Artwork

Content provided by Yiğit Konur. All podcast content including episodes, graphics, and podcast descriptions are uploaded and provided directly by Yiğit Konur or their podcast platform partner. If you believe someone is using your copyrighted work without your permission, you can follow the process outlined here https://ro.player.fm/legal.
Player FM - Aplicație Podcast
Treceți offline cu aplicația Player FM !

Düşüncelerimizdeki Tabular ve Onları Aşabilme Üzerine Bir İnceleme (What You Can't Say)

39:18
 
Distribuie
 

Manage episode 383412281 series 3528279
Content provided by Yiğit Konur. All podcast content including episodes, graphics, and podcast descriptions are uploaded and provided directly by Yiğit Konur or their podcast platform partner. If you believe someone is using your copyrighted work without your permission, you can follow the process outlined here https://ro.player.fm/legal.

"Paul Graham'ın 2004’de yazdığı bu makale, toplumun tabu olarak gördüğü ve söylenmesi 'yasak' olan şeyleri ele alıyor. Graham, düşünceleri ve inançları sorgulamanın, kültürel ve toplumsal normlara meydan okumanın önemini vurguluyor. Kendi düşüncelerimizi açıkça ifade etmek yerine, bu düşünceleri derinlemesine düşünmeyi ve analiz etmeyi teşvik ediyor. Ayrıca, zaman ve kültürün perspektifinden bakarak 'söylenemeyen' kavramları anlamaya çalışmanın değerini vurguluyor. Bu yazı, okuyucuya düşünce özgürlüğü ve ifade özgürlüğü konusunda derinlemesine bir bakış sunuyor.

---

# Düşüncelerimizdeki Tabular ve Onları Aşabilme Üzerine Bir İnceleme (What You Can't Say)

Ocak 2004

Bazen eski fotoğraflarımıza bakarız ve ""Gerçekten mi bu şekilde giyiniyorduk?"" diye düşünmeden edemeyiz. Evet, gerçekten öyle giyiniyorduk. Ve o zamanlar ne kadar tuhaf göründüğümüzün farkında bile değildik. Moda, zamanın ruhunu yansıtır derler ya, işte tam da öyle. Modanın akışını hissedemez, kendimizi de objektif bir şekilde göremezsiniz.

Ama beni asıl korkutan şey, ahlaki modaların da var olması. Bunlar, diğer modalar gibi keyfi ve çoğu kişi tarafından fark edilmez. Ama daha tehlikelilerdir. Moda, iyi tasarım sanılır; ahlaki moda da iyilik zannedilir. Tuhaf giyinmekle insanlar sadece alay eder. Ama ahlaki modaları ihlal etmek, işten atılmanıza, dışlanmanıza, hapse atılmanıza hatta öldürülmenize bile yol açabilir.

Eğer bir zaman makinesiyle geçmişe dönebilseydiniz, her gittiğiniz yerde tek bir gerçekle karşılaşırdınız: söylediklerinize dikkat etmek zorunda kalırdınız. Bugün zararsız olarak düşündüğümüz görüşler, sizi büyük belalara sokabilirdi. Hatta benim bile bu yazıda söylediğim bir şey, 17. yüzyılda Avrupa'nın çoğu yerinde bana büyük sıkıntılar çıkarabilirdi. Galileo'nun da başına büyük belalar açan bu söz, ""dünya hareket ediyor"". [1]

Bu, tarih boyunca sürekli bir gerçek gibi: Her dönem insanlar, adeta gülünç derecede saçma şeylere inanıyorlar. Üstelik bu inançlarına o kadar sıkı sıkıya bağlılar ki, aksi bir şey söylediğinizde başınıza bela oluyor.

Peki, bizim zamanımız başkalarından farklı mı? Biraz tarih okumuşsanız, cevap hemen hemen kesinlikle 'hayır' olacaktır. Eğer bizim dönemimiz her şeyi kusursuzca yapan ilk dönemse, bu gerçekten inanılmaz bir tesadüf olurdu.

Gelecekteki insanların gülünç bulacağı şeylere inanıyor olmak, insanı tahrik eden bir düşünce. Eğer bir zaman makinesiyle gelecekteki birisi geriye dönüp bizi ziyarete gelseydi, hangi konularda dikkatli olup ne söylememesi gerektiğini hiç düşündünüz mü? İşte tam da bunu burada incelemek istiyorum. Ama sadece herkesi günün tabu konusuyla şaşırtmak istemiyorum. Ben, her dönemde hangi konuların tabu olduğunu keşfetmek için genel bir formül bulmak istiyorum.

**Konformist Testi**

Hadi bir testle başlayalım: Arkadaşlarının önünde söylemeye çekineceğin bir fikrin var mı?

Eğer cevap hayır ise, belki de biraz durup düşünmelisiniz. Eğer inandığınız her şey, inanmanız gerektiği söylenen bir şeyse, bu bir tesadüf olabilir mi? İhtimaller bu durumun tesadüf olmadığını gösteriyor. Muhtemelen sadece size söyleneni düşünüyorsunuz.

Bir diğer ihtimal, her soruyu kendi başına düşünüp şimdi doğru kabul edilen aynı yanıtlara ulaşmanız olacaktı. Ancak bu pek mümkün görünmüyor, çünkü aynı hataları da yapmanız gerekiyor. Bildiğiniz gibi, haritacılar kopyalandıklarını anlamak için kasıtlı olarak haritalarına hafif hatalar koyarlar. Eğer başka bir haritada aynı hata varsa, bu çok ikna edici bir kanıt olur.

Tarih boyunca olduğu gibi, ahlaki haritamızın da muhtemelen birkaç yanılgısı vardır. Ve bu yanılgıları tekrarlayanlar, büyük ihtimalle bunu tesadüfen yapmamıştır. Bu, 1972'de birinin kendi başına çan paça kotların iyi bir fikir olduğuna karar verdiğini iddia etmesi gibi bir durum olurdu.

Şimdi inanmanız gerektiği söylenen her şeye inanıyorsanız, İç Savaş öncesi Güney Amerika'daki plantasyon sahipleri arasında veya 1930'ların Almanyası'nda veya hatta 1200'lerdeki Moğollar arasında büyümüş olsaydınız, orada da inanmanız gereken her şeye inanmaz mıydınız? Büyük ihtimalle öyle olurdu.

""Eski zamanlarda, 'iyi uyum sağlamış' gibi deyimler kullanılırdı. O zamanlar, yüksek sesle söylemeye cesaret edemediğin şeyleri düşünüyorsan, seninle bir problem olduğu düşünülürdü. Bence bu anlayış tamamen yanlış. Kesinlikle, yüksek sesle söylemeye cesaret edemediğin şeyleri düşünmüyorsan, işte o zaman seninle bir sorun var demektir.

**Sorun**

Neleri söyleyemeyiz? Bu fikirleri bulmanın bir yolu, insanların ne söylediğine ve hangi durumlarda başının belaya girdiğine bakmaktır. [2]

Tabii ki, sadece söyleyemeyeceğimiz şeyleri değil, aynı zamanda gerçek olabilecek veya en azından gerçek olma ihtimali yüksek olan şeyleri arıyoruz.Bazen, söylediklerimiz başımıza dert açabilir. Ama bu, sadece yanlış bilgi veya mantıksız bir ifadeyle sınırlı değil. İnsanları en çok öfkelendiren ifadeler genellikle, insanların inanmış olabileceğinden endişe ettikleri ifadelerdir.

Örneğin, 2 + 2'nin 5 olduğunu söylemek veya Pittsburgh'da yaşayan insanların on metre boyunda olduğunu iddia etmek, genellikle sadece gülünç bir espri olarak algılanır. Ama eğer biri, örneğin, bir topluluğun tüm üyelerini aşağılamak veya bir etnik grubu suçlamak gibi bir şey söylerse, bu durumda işler değişir. Bu tür ifadeler, hakaret içerdiği veya yanlış bilgi barındırdığı için öfke ve tepki toplar.

**Galileo ve Kilise**

Bu durumu daha iyi anlamak için, Galileo'nun hikayesine bir göz atalım. Eğer Galileo, Padua'daki insanların on metre boyunda olduğunu söyleseydi, herkes onun zararsız bir tuhaf olduğunu düşünürdü. Ama o, dünyanın güneşin etrafında döndüğünü söylediğinde, işler tamamen değişti. Kilise, bu söylemin insanların aklında soru işaretleri oluşturacağını çok iyi biliyordu. Bu yüzden, onu susturmak için her türlü yolu denediler.

Geçmişe baktığımızda, bu kuralın genellikle işe yaradığını görüyoruz. Bir zamanlar insanları başları belaya sokan birçok ifade, şimdi oldukça zararsız gibi görünüyor. Bu yüzden, gelecekteki ziyaretçilerin, bugün insanların başını belaya sokan ifadelerden en az birkaçını onaylayacaklarını düşünmek mantıklı. Acaba bizim hiç mi Galileo'larımız yok? Olmaması pek de olası görünmüyor.

Onları bulmak için, insanların başını belaya sokan görüşleri takip edin ve ""Acaba bu doğru olabilir mi?"" diye kendinize sorun. Tamam, belki bu görüş aforoz edilmiş (veya modern eşdeğeri) olabilir, ama aynı zamanda doğru olabilir mi?

**Heresy**

Ancak bu yöntemle tüm cevapları bulamayız. Peki ya hiç kimsenin belirli bir fikir yüzünden daha önce başı belaya girmediyse ne olacak? Ya da bir fikir öylesine büyük bir tartışma yaratacak ki kimse onu kamuya açıklamaya cesaret edemez mi? Peki ya bu tür fikirleri nasıl keşfederiz?

Bir diğer yaklaşım ise, ""sapkınlık"" kelimesinin peşinden gitmektir. Tarihin her döneminde, bir ifadenin gerçekten doğru olup olmadığını sorgulamadan önce onu durdurmak için damgalar vurulmuştur. ""Küfür"", ""kutsal hakaret"" ve ""sapkınlık"" Batı tarihinde uzun bir süre boyunca bu tür damgalardı, tıpkı daha yeni zamanlarda ""edepsiz"", ""uygunsuz"" ve ""Amerikan karşıtı"" ifadelerinin kullanılması gibi. Bu damgalar zamanla etkisini yitirdi, her zaman olduğu gibi. Şimdi genellikle ironik bir şekilde kullanılıyorlar. Ama kendi zamanlarında, bu etiketlerin ciddi bir etkisi vardı.

Örneğin, ""pesimist"" kelimesinin bugün özel bir siyasi çağrışımı yok. Fakat 1917'de Almanya'da, Ludendorff onu bir silah gibi kullanıyordu; barış görüşmeleri yapılmasını isteyenleri saf dışı bırakmak için. II. Dünya Savaşı'nın başında, Churchill ve yandaşları bu kelimeyi bolca kullanarak rakiplerini susturuyordu. 1940'ta, Churchill'in saldırgan politikasına karşı çıkan her fikir ""pesimist"" damgası yiyordu. Doğru muydu, yanlış mıydı? Aslında, kimse o noktaya kadar bile gelememişti bu soruyu sormak için.

  continue reading

216 episoade

Artwork
iconDistribuie
 
Manage episode 383412281 series 3528279
Content provided by Yiğit Konur. All podcast content including episodes, graphics, and podcast descriptions are uploaded and provided directly by Yiğit Konur or their podcast platform partner. If you believe someone is using your copyrighted work without your permission, you can follow the process outlined here https://ro.player.fm/legal.

"Paul Graham'ın 2004’de yazdığı bu makale, toplumun tabu olarak gördüğü ve söylenmesi 'yasak' olan şeyleri ele alıyor. Graham, düşünceleri ve inançları sorgulamanın, kültürel ve toplumsal normlara meydan okumanın önemini vurguluyor. Kendi düşüncelerimizi açıkça ifade etmek yerine, bu düşünceleri derinlemesine düşünmeyi ve analiz etmeyi teşvik ediyor. Ayrıca, zaman ve kültürün perspektifinden bakarak 'söylenemeyen' kavramları anlamaya çalışmanın değerini vurguluyor. Bu yazı, okuyucuya düşünce özgürlüğü ve ifade özgürlüğü konusunda derinlemesine bir bakış sunuyor.

---

# Düşüncelerimizdeki Tabular ve Onları Aşabilme Üzerine Bir İnceleme (What You Can't Say)

Ocak 2004

Bazen eski fotoğraflarımıza bakarız ve ""Gerçekten mi bu şekilde giyiniyorduk?"" diye düşünmeden edemeyiz. Evet, gerçekten öyle giyiniyorduk. Ve o zamanlar ne kadar tuhaf göründüğümüzün farkında bile değildik. Moda, zamanın ruhunu yansıtır derler ya, işte tam da öyle. Modanın akışını hissedemez, kendimizi de objektif bir şekilde göremezsiniz.

Ama beni asıl korkutan şey, ahlaki modaların da var olması. Bunlar, diğer modalar gibi keyfi ve çoğu kişi tarafından fark edilmez. Ama daha tehlikelilerdir. Moda, iyi tasarım sanılır; ahlaki moda da iyilik zannedilir. Tuhaf giyinmekle insanlar sadece alay eder. Ama ahlaki modaları ihlal etmek, işten atılmanıza, dışlanmanıza, hapse atılmanıza hatta öldürülmenize bile yol açabilir.

Eğer bir zaman makinesiyle geçmişe dönebilseydiniz, her gittiğiniz yerde tek bir gerçekle karşılaşırdınız: söylediklerinize dikkat etmek zorunda kalırdınız. Bugün zararsız olarak düşündüğümüz görüşler, sizi büyük belalara sokabilirdi. Hatta benim bile bu yazıda söylediğim bir şey, 17. yüzyılda Avrupa'nın çoğu yerinde bana büyük sıkıntılar çıkarabilirdi. Galileo'nun da başına büyük belalar açan bu söz, ""dünya hareket ediyor"". [1]

Bu, tarih boyunca sürekli bir gerçek gibi: Her dönem insanlar, adeta gülünç derecede saçma şeylere inanıyorlar. Üstelik bu inançlarına o kadar sıkı sıkıya bağlılar ki, aksi bir şey söylediğinizde başınıza bela oluyor.

Peki, bizim zamanımız başkalarından farklı mı? Biraz tarih okumuşsanız, cevap hemen hemen kesinlikle 'hayır' olacaktır. Eğer bizim dönemimiz her şeyi kusursuzca yapan ilk dönemse, bu gerçekten inanılmaz bir tesadüf olurdu.

Gelecekteki insanların gülünç bulacağı şeylere inanıyor olmak, insanı tahrik eden bir düşünce. Eğer bir zaman makinesiyle gelecekteki birisi geriye dönüp bizi ziyarete gelseydi, hangi konularda dikkatli olup ne söylememesi gerektiğini hiç düşündünüz mü? İşte tam da bunu burada incelemek istiyorum. Ama sadece herkesi günün tabu konusuyla şaşırtmak istemiyorum. Ben, her dönemde hangi konuların tabu olduğunu keşfetmek için genel bir formül bulmak istiyorum.

**Konformist Testi**

Hadi bir testle başlayalım: Arkadaşlarının önünde söylemeye çekineceğin bir fikrin var mı?

Eğer cevap hayır ise, belki de biraz durup düşünmelisiniz. Eğer inandığınız her şey, inanmanız gerektiği söylenen bir şeyse, bu bir tesadüf olabilir mi? İhtimaller bu durumun tesadüf olmadığını gösteriyor. Muhtemelen sadece size söyleneni düşünüyorsunuz.

Bir diğer ihtimal, her soruyu kendi başına düşünüp şimdi doğru kabul edilen aynı yanıtlara ulaşmanız olacaktı. Ancak bu pek mümkün görünmüyor, çünkü aynı hataları da yapmanız gerekiyor. Bildiğiniz gibi, haritacılar kopyalandıklarını anlamak için kasıtlı olarak haritalarına hafif hatalar koyarlar. Eğer başka bir haritada aynı hata varsa, bu çok ikna edici bir kanıt olur.

Tarih boyunca olduğu gibi, ahlaki haritamızın da muhtemelen birkaç yanılgısı vardır. Ve bu yanılgıları tekrarlayanlar, büyük ihtimalle bunu tesadüfen yapmamıştır. Bu, 1972'de birinin kendi başına çan paça kotların iyi bir fikir olduğuna karar verdiğini iddia etmesi gibi bir durum olurdu.

Şimdi inanmanız gerektiği söylenen her şeye inanıyorsanız, İç Savaş öncesi Güney Amerika'daki plantasyon sahipleri arasında veya 1930'ların Almanyası'nda veya hatta 1200'lerdeki Moğollar arasında büyümüş olsaydınız, orada da inanmanız gereken her şeye inanmaz mıydınız? Büyük ihtimalle öyle olurdu.

""Eski zamanlarda, 'iyi uyum sağlamış' gibi deyimler kullanılırdı. O zamanlar, yüksek sesle söylemeye cesaret edemediğin şeyleri düşünüyorsan, seninle bir problem olduğu düşünülürdü. Bence bu anlayış tamamen yanlış. Kesinlikle, yüksek sesle söylemeye cesaret edemediğin şeyleri düşünmüyorsan, işte o zaman seninle bir sorun var demektir.

**Sorun**

Neleri söyleyemeyiz? Bu fikirleri bulmanın bir yolu, insanların ne söylediğine ve hangi durumlarda başının belaya girdiğine bakmaktır. [2]

Tabii ki, sadece söyleyemeyeceğimiz şeyleri değil, aynı zamanda gerçek olabilecek veya en azından gerçek olma ihtimali yüksek olan şeyleri arıyoruz.Bazen, söylediklerimiz başımıza dert açabilir. Ama bu, sadece yanlış bilgi veya mantıksız bir ifadeyle sınırlı değil. İnsanları en çok öfkelendiren ifadeler genellikle, insanların inanmış olabileceğinden endişe ettikleri ifadelerdir.

Örneğin, 2 + 2'nin 5 olduğunu söylemek veya Pittsburgh'da yaşayan insanların on metre boyunda olduğunu iddia etmek, genellikle sadece gülünç bir espri olarak algılanır. Ama eğer biri, örneğin, bir topluluğun tüm üyelerini aşağılamak veya bir etnik grubu suçlamak gibi bir şey söylerse, bu durumda işler değişir. Bu tür ifadeler, hakaret içerdiği veya yanlış bilgi barındırdığı için öfke ve tepki toplar.

**Galileo ve Kilise**

Bu durumu daha iyi anlamak için, Galileo'nun hikayesine bir göz atalım. Eğer Galileo, Padua'daki insanların on metre boyunda olduğunu söyleseydi, herkes onun zararsız bir tuhaf olduğunu düşünürdü. Ama o, dünyanın güneşin etrafında döndüğünü söylediğinde, işler tamamen değişti. Kilise, bu söylemin insanların aklında soru işaretleri oluşturacağını çok iyi biliyordu. Bu yüzden, onu susturmak için her türlü yolu denediler.

Geçmişe baktığımızda, bu kuralın genellikle işe yaradığını görüyoruz. Bir zamanlar insanları başları belaya sokan birçok ifade, şimdi oldukça zararsız gibi görünüyor. Bu yüzden, gelecekteki ziyaretçilerin, bugün insanların başını belaya sokan ifadelerden en az birkaçını onaylayacaklarını düşünmek mantıklı. Acaba bizim hiç mi Galileo'larımız yok? Olmaması pek de olası görünmüyor.

Onları bulmak için, insanların başını belaya sokan görüşleri takip edin ve ""Acaba bu doğru olabilir mi?"" diye kendinize sorun. Tamam, belki bu görüş aforoz edilmiş (veya modern eşdeğeri) olabilir, ama aynı zamanda doğru olabilir mi?

**Heresy**

Ancak bu yöntemle tüm cevapları bulamayız. Peki ya hiç kimsenin belirli bir fikir yüzünden daha önce başı belaya girmediyse ne olacak? Ya da bir fikir öylesine büyük bir tartışma yaratacak ki kimse onu kamuya açıklamaya cesaret edemez mi? Peki ya bu tür fikirleri nasıl keşfederiz?

Bir diğer yaklaşım ise, ""sapkınlık"" kelimesinin peşinden gitmektir. Tarihin her döneminde, bir ifadenin gerçekten doğru olup olmadığını sorgulamadan önce onu durdurmak için damgalar vurulmuştur. ""Küfür"", ""kutsal hakaret"" ve ""sapkınlık"" Batı tarihinde uzun bir süre boyunca bu tür damgalardı, tıpkı daha yeni zamanlarda ""edepsiz"", ""uygunsuz"" ve ""Amerikan karşıtı"" ifadelerinin kullanılması gibi. Bu damgalar zamanla etkisini yitirdi, her zaman olduğu gibi. Şimdi genellikle ironik bir şekilde kullanılıyorlar. Ama kendi zamanlarında, bu etiketlerin ciddi bir etkisi vardı.

Örneğin, ""pesimist"" kelimesinin bugün özel bir siyasi çağrışımı yok. Fakat 1917'de Almanya'da, Ludendorff onu bir silah gibi kullanıyordu; barış görüşmeleri yapılmasını isteyenleri saf dışı bırakmak için. II. Dünya Savaşı'nın başında, Churchill ve yandaşları bu kelimeyi bolca kullanarak rakiplerini susturuyordu. 1940'ta, Churchill'in saldırgan politikasına karşı çıkan her fikir ""pesimist"" damgası yiyordu. Doğru muydu, yanlış mıydı? Aslında, kimse o noktaya kadar bile gelememişti bu soruyu sormak için.

  continue reading

216 episoade

Tutti gli episodi

×
 
Loading …

Bun venit la Player FM!

Player FM scanează web-ul pentru podcast-uri de înaltă calitate pentru a vă putea bucura acum. Este cea mai bună aplicație pentru podcast și funcționează pe Android, iPhone și pe web. Înscrieți-vă pentru a sincroniza abonamentele pe toate dispozitivele.

 

Ghid rapid de referință